Gezgin: Hürol SİPAHİOĞLU
Yeni Sitemize Taşındık.
Güncel yazılarımızı
adresinden takip edebilirsiniz.
Renkli küçük taş parçalarının bir araya gelip bir öykü resmetmesi, o resimlerle
yüzyıllar öncesinin insanlarını, yaşamlarını,
efsanelerini bugüne iletmeleri, önce bir hayranlık sonra merak uyandırdı bende.
Bunda en önemli pay da, çok sevdiğim ve sık sık gittiğim Hatay’daki, (o zamanlar) nehir kıyısındaki, ufak bir binada olduğu halde, hakkında ‘Dünyanın ikinci büyük mozaik
müzesi’ denilen (doğruluğu kimin umurunda) Hatay Müzesi’nin… Bazen bir
Yunan-Roma tanrısının hercailiği,
bazen bir gladyatörün ölüme yakın bakışı,
mozaikler aracılığıyla yüzyılları aşıp bugüne ulaşmış. Öte yandan benim
için, o minik renkli taşların bir
araya gelip bir bütün olmaları, çok çeşitliliğin insan hayatını nasıl renklendireceğinin, zenginleştireceğinin bir kanıtı. O
küçük, bir tarafı düzleştirilmiş, bazıları neredeyse saydam o küçük taşlar, sadece eski dönemlerin estetik anlayışını açıklamıyor, bugüne uzanıp (ilgilenenlerin)
hayatları renklendiriyor.
Mozaik, antik Yunan-Roma uygarlığından miras kalan bir sanat. Ama tuhaftır; antik
dünyada Yunan uygarlığının doğal uzantısı olarak kabul edilen Anadolu’nun batı
kıyılarından ziyade (İstanbul’daki
küçük müze hariç), daha çok güney-doğuda
mozaik eserler çıkarılmış. Mozaik
süslemeciliği, bir çok tarihi eserde
uygulanmış bir yöntem ama burada
sadece mozaiklerden oluşan müzeleri,
en azından mozaik eserlere kapsamlı bir bölümün ayrıldığı
müzeleri esas aldım.
Mozaik, antik Yunan-Roma uygarlığından miras kalan bir sanat. Ama tuhaftır; antik
dünyada Yunan uygarlığının doğal uzantısı olarak kabul edilen Anadolu’nun batı
kıyılarından ziyade (İstanbul’daki
küçük müze hariç), daha çok güney-doğuda
mozaik eserler çıkarılmış. Mozaik
süslemeciliği, bir çok tarihi eserde
uygulanmış bir yöntem ama bu yazida sadece mozaiklerden oluşan müzeleri,
en azından mozaik eserlere kapsamlı bir bölümün ayrıldığı
müzeleri esas aldım.
İnternetten yaptığım araştırmada, Türkiye’de bu sınıflamaya uyan 7 mozaik müzesi olduğunu öğrendim. Biri Hatay’daki; oradaki mozaikleri defalarca gördüm. Gerçi daha sonra ayrıntılandıracağım üzere, Müze yeni yerine taşındı; şu an mozaik bölümünün yine çok hacimli olduğu bir arkeoloji müzesi kapsamında. Türkiye'deki mozaik müzeleri şunlard
- Gaziantep Zeugma Müzesi
- Gaziantep Arkeoloji Müzesi
- Hatay Mozaik Müzesi
- Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi (Amazonlar Villası)
- Adana Misis Mozaik Müzesi
- Mersin Narlıkuyu Mozaik Müzesi
- İstanbul Büyük Saraylar Mozaik Müzesi
Anlatacağım üzere, Zeugma Müzesi ve Gaziantep Arkeoloji Müzesi’ni daha önce görmüştüm. Ama Mart 2017 yılında yaptığım bir gezide Zeugma Müzesini tekrar görme fırsatım oldu. Gaziantep Arkeoloji Müzesi ise tadilattan dolayı kapalıydı. Ancak zaten Zeugma Müzesi kurulurken Arkeoloji Müzesindeki mozaiklerin çoğunun bu yeni yere aktarıldığı söylenmekte. Zeugma Müzesi açılmadan önce de gittiğim Arkeoloji Müzesindeki mozaikleri görmüştüm ama son durumda Arkeoloji Müzesinde hangi tablolar kaldı veya hepsi nakledildi mi, bilemiyorum. Arkeoloji Müzesi açılınca göreceğiz.
Şanlıurfa Mozaik Müzesi, İstanbul Büyük Saraylar Müzesi ve Mersin Narlıkuyu Mozaik Müzesini de 2017-Mart ayında ziyaret ettim; izlenimlerim bu yazıda…
Elbette Adana Misis Mozaik Müzesi’ne de gittim. Burası Adana-Ceyhan yolunda,
Adana’ya 26 km uzaklıkta bir yer. Ana yoldan ayrılıp Misis beldesine ulaşmanız gerekiyor. Ben Adana’dan taksiyle gittim,
sırf bu Müze’yi görmek için. MS 4 yüzyıla tarihlenen bir tapınağın tabanında yer alan ve Nuh Tufanını konu edinen bir pano olduğunu öğrenmiştim. O kadar zor ulaştığım
Müze’nin kapısına gittiğimde kapalı
olduğunu gördüm, meğer Adana’da yeniden düzenlenen Arkeoloji Müzesi’ne
taşınıyormuş. Ne zaman, belli değil…
Müzenin kapalı olduğu
konusunda da, Turizm Bakanlığı’nın
ya da Müzenin web sayfasında da hiçbir bilgi yok.
Neyse, mozaiklere ayrılmış müzeleri sizlerle paylaşayım istedim. Yazı kapsamı 2017-Mart ayı
itibariyle açık olan müzeleri içermekte. Eksikleri olabilir. Hatırlatmak
isterim; ben bu konunun uzmanı değilim,
teknik açıklamalar ya yok, ya da alıntı… Müzeleri önem sırasına göre sıraladım;
tabii ki kişisel bir sıralama.
Aslında Hatay Müzesi benim için çok özel, bunu söyledim. Ama burada, müzenin
kapsamının tamamen mozaik üzerine olup olmaması, mozaiklerin hacmi, konu çeşitliliği,
bütünlüğü-yıpranmışlığı
gibi kriterlere göre değerlendirme
yaptım. Bu durumda Zeugma Müzesi önceliği
aldı. O zaman gezimize Zeugma Müzesi’nden başlayalım.
ZEUGMA
MÜZESİ
Gaziantep’in Nizip ilçesinde Fırat kıyısındaki
barajın, sular altında bırakacağı
alanlarda yapılan arkeolojik kazılar, fevkalade bir müzenin doğmasına neden olmuş. 1999 yılında yoğunlaşan kazı çalışmaları sırasında, tesadüfen Gaziantep’te olduğum için kazı alanını ve bazı mozaikleri görme şansım olmuştu.
Daha sonraki gezilerimde de Gaziantep
Arkeoloji Müzesine yerleştirilen mozaik
panoları görmüştüm. Ama bu
mozaiklerin taşındığı yeni Zeugma Müzesi’ni görmemiştim. 09.09.2011 tarihinde, Şehir girişinde, Hacı Sani Konukoğlu Bulvarında açılan yeni Müze, hem tasarımı hem
alanı ile, mozaiklerin hakkıyla sergilenmesi açısından gerçekten büyüleyici.
Müze Nisan-Ekim döneminde 9-19, Kasım-Mart döneminde 9-17 saatleri arasında
açık ve giriş 15,-TL…
Müze’de, Fırat kıyısında yer alan Zeugma antik kentindeki
villalardan çıkarılan taban ve duvar mozaik döşemeleri sergilenmekte… Mozaiklerin çıkarıldığı villalar, Okeanos, Zosimos, Menad, Giyoşlu, Dionysos, Poseidon, Euphrates vilları;
mozaikler genelde MS 2-3 yüzyıla tarihleniyor…
Zeugma, MÖ 300 yüzyılda Büyük İskender tarafından Selevkia Euphrates adıyla kurulmuş. Romalı komutan Pompeius MÖ 64 yılında kenti I.Antiachos’a vermiş. Kommagene Krallığının 4. Büyük şehri olan kent, MÖ 31’den itibaren Roma İmparatorluğu’na bağlanmış ve ‘köprü, geçiş’ anlamına gelen Zeugma adını almış. İşte bu bölgeden çıkarılan mozaikler, Mars heykeli ve kil mühürler Müze’ye taşınmış.
Ayrıca mozaik döşemeleriyle beraber yeniden kurulan MS 3 yüzyılına ait Roma Hamamı’da Müzede görülebilir.
Müze’nin yanı sıra, Fırat kıyısındaki kazının yapıldığı yerde 400 ton demirle kurulan çadır içinde Dionysos ve Danae villaları da görülebilir. Burası, villaların konumu ve yapısını kafanızda canlandırmak için görülmeye değer bir yer, ayrıca bazı villaların mozaikleri de duruyor. Giriş ücretsiz.
Mozaikler genelde Yunan-Roma mitolojisinden
sahneleri, tanrıları ve tanrıların maceralarını içermekte… Eros (Aşk) ve Physke (Ruh)’nin aşkı,
Venüs’ün doğuşu, 10 kişinin
yer aldığı Dionysos’un Ariande ile
düğünü, Akhilleus’un Troya Savaşına katılması için ikna edilmesi, Danae ‘nin oğlu Perseus ile Kral Kepheus’un kızı Andromede’nin
aşkı, Zeus’un boğa kılığına
girip Suriyeli Europa’yı baştan çıkarması gibi
mitolojik efsaneler yanında bereket tanrısı Demeter, Yunuslu Eros, Poseidon- Oceanus-Tethys,
Metiokhos ve Partherope, kadınlar karşısında
aciz kalan erkeklerin simgesi olan tanrı Akratos, Fırat Nehri Tanrısı
Euphrates, Fırat Nehri Kralı Akheloos’da mozaiklerde resmedilen tanrı ve
kahramanlar. Ancak genelde tablonun
ortasına yerleştirilen esas tablonun
çevresindeki bordürler de dikkatten kaçmamalı… Saç örgüsü, hasır, dalga,
noktalama, çiçek, yaprak veya geometrik desenlerden oluşan bu kısım da çok etkileyici; hatta bazen bunlar
başlı başına bir tablo oluşturmakta. Bu tür desen içeren konusu olamayan tablolara, bütün
mozaik müzelerinde rastlanabiliyor. Baş
döndüren sarmal desenler, üç boyutlu bir şekilde
düzenlenen sütunlu tablolar, bu tür panoların şahikalarından.
Bazı müzelerde sık sık karşımıza çıkan aynı konular var, hatta bazıları farklı yerlerde, neredeyse aynı şekilde resmedilmişler. Mesela şarap ve bağ bozumu tanrısı Dionysos, sarhoş haliyle, bir çok müzede karşımıza çıkan bir figür (Deniz tanrısı Oceanus ve tanrıçası Tethrys figürleri farklı müzelerde, neredeyse aynı biçimde tasvir edilerek çok sık rastladığım mozaik tablolar). Genelde panolarda Dionysos, yaka bağır açık, hatta neredeyse çıplak, mainadlar ve satirler tarafından kör kütük sarhoş halde taşınırken resmedilmiş. Dionysos adına düzenlenen şenliklerde şaraplar sel gibi akarmış, haliyle sarhoşluk da konunun muhteviyatında bir durum, hatta buradan yola çıkarak Dionysos insanın yoldan çıkmasını da temsil ediyormuş, bu nedenle böyle resmedilmesi normal… Üzümdü, şaraptı diye düşününce bir yandan kendisiyle kanka olabilirmişim gibi geliyor bana ama tabii bir tanrının böyle perperişan, yarı çıplak, satirlerin, hatta şenliğe katılan hanımkızların kollarında küfelik olarak taşınması da hoş bir manzara değil. Gerçi, kendi içiyor kimseye zararı yok, hem ölümsüz olduğu için karaciğer sorunu da yok. Peki ya o Zeus’a ne demeli, yok boğa olur, yok kuğu olur, genç kızların ırzına geçer… Bu arada Zeus’un maceraları da mozaik tabloların sık kullandığı konular arasında.
Müzedeki ilginç bir pano da, Zosimos villasından
çıkarılan, MS 2-3 yüzyıla tarihlenen ve üstünde mozaikle ‘Synanstosai’ yani
‘Kahvaltı Sofrasındakiler’ yazısı bulunan tablo. Üç kadın, iki genç kızın bir
masa etrafında gösterildiği tablo,
Menander’in bir komedisine atfedilmiş.
Benzer mozaik tablolar, Napoli’de ve Yunanistan’da da bulunmuş.
Ve tabii Çingene Kızı tablosu… Karanlık
labirentlerle girilen ve etkili bir şekilde
aydınlatılmış tabloda, yüzyıllar
ötesinden yüzümüze yüzümüze bakan kaplara gözlerden etkilenmemek mümkün değil. Mona Lisa tablosunda da kullanılan teknikle hangi
açıda olursanız olun, size bakan bir durumda. Zeugma kazıları başlamadan 1992 yılında Menad villasından çıkarılmış. Kime ait, belli değil. Büyük İskender’in
portresi olduğu bile iddia edilmiş, asma yapraklarından dolayı tanrı soylarının
çıktığı ilk element olarak görülen
ve erkek element olmadan çevresini saran gök, dağ ve denizi yaratan yer tanrısı Gaia olduğu ileri sürülmüş ama benim en çok hoşuma
giden yorum, sıradan bir çingene kızı olanı…
Başındaki şeffaf örtüden çıkan siyah saçları, kara gözleri,
çıkık yanakları, dolgun dudakları ve
küpeleri ile daha Zeugma kazıları başlamadan çok önce hayatımıza giren o yüz, bugün Gaziantep’in de
sembolü gibi…
Bu sefer gittiğimde (Mart-2017) Müzenin bir bölümü kapalıydı ama birkaç kez gördüğüm için ben eksikliğini hissetmedim. Belki de o bölümdeki eserler de,
açık tarafa taşınmıştı.
Bu görsel şölenden sonra, Müze’nin üç sokak arkasında (Bulvar’a paralel olarak) Halil Usta’ya gidip bir de gastronomik şölen çekebilirsiniz. Hali tavrı ile bir esnaf kebapçısı ama yemeklerin haklı şöhreti, mahalleleri, şehirleri aşmış… Siz gidin oturun, gerisini onlar hallediyor. Hem makul fiyatlı, hem lezzetli.
Bu görsel şölenden sonra, Müze’nin üç sokak arkasında (Bulvar’a paralel olarak) Halil Usta’ya gidip bir de gastronomik şölen çekebilirsiniz. Hali tavrı ile bir esnaf kebapçısı ama yemeklerin haklı şöhreti, mahalleleri, şehirleri aşmış… Siz gidin oturun, gerisini onlar hallediyor. Hem makul fiyatlı, hem lezzetli.
HATAY ARKEOLOJİ MÜZESİ
Ben, mozaik müzesi kavramını ilk bu Müze’de duydum,
bir de bu Müze’nin ilk yerinin insanı kendine çeken bir havası vardı (Müzenin şimdiki hali ise çok muhteşem, o ayrı tabii). O nedenle burası benim en çok
sevdiğim müzelerin başında gelir.
Hatay'da bilimsel kazı çalışmaları
1932 yılında başlamış, o yıllarda Fransız idaresinde
bulunan kentte mimar Michel Ecocherde tarafından hazırlanan bir projeyle çıkan
eserlere göre bir müze hazırlanmış, mozaik müzesi olarak planlanan
binanın yapımına 1934 yılında başlanmış, Hatay Devleti zamanında
tamamlanmış, düzenlemesi uzun sürdüğünden
23 Temmuz 1948'de Hatay'ın Türkiye’ye katılışının onuncu yıl kutlamaları
sırasında ziyarete açılmış. Müzenin genişletilmesi
için yapılan ek inşaat da 1974'te tamamlanmış.
Antakya ve çevresinde, Harbiye, Narlıca,
Güzelburç, Samandağ gibi yerlerde
yapılan kazılarda elde edilen tarihi eserlerin sergilenmesi için açılan Müzenin
ilk yeri, Asi Nehrinin kenarında, şehir
parkının hemen yanında. Gerek parktaki, gerekse müze bahçesindeki ağaçlar, özellikle turunç ağaçlarının rahiyası, özellikle bahar aylarında
burayı cennet bahçesi haline sokuyordu. Ağaçlar,
bahçede sergilenen eserler, nehir; hepsi birden Müze’nin etkisini arttırıyordu.
Ama küçüktü; ek bina yapılsa da 8 sergi salonlu 1140 m2’lik bu Müze, kendi
zenginliğini sergilemekte
yetersizdi. Bu nedenle burası 28.12.2014 tarihinde, St. Pierre Kilisesi’nin
yakınında çok daha büyük, modern bir yere taşındı; 32.784,16 m2 oturum alanı ve 10.700 m2 sergi alanı olan, 1.340
m2’lik mozaik tablonun sergilendiği
müthiş bir müzeye dönüştü. Müze
pazartesileri kapalı, kış döneminde
8-16.30, yaz döneminde 9-18.30 saatleri arasında açık ve giriş 8,-TL. Burası sadece mozaik müzesi değil, taş
devrinden İslam uygarlığına kadar uzanan bir dönemi kapsayan eserleri de
barındıran bir yer. Ama yazımızın konusundan dolayı, odak noktamız mozaikler…
Buradaki mozaikler MS 1-5 arasına tarihlenmişler ve hepsi taban döşemesiymiş.
Mozaik panoların ortasında genelde, mitolojik
olaylar ya da tanrılar, kişilerin portreleri veya gündelik olaylar
betimlemesi varken çevresi örgü, hasır
ya da geometrik desenlerle bordürlenmişler.
Müzenin en eski tarihe ait panosu, Roma döneminden MS 1 yüzyıla ait dalga
motifli çakıl desenli bir tablo. Yunan mitolojisini konu edinen MS 3 yüzyıla
tarihlenen ‘Psykhe ve Eros’ ve ‘Apollo
ve Dafne’ gibi tablolar yanında, mitolojik tanrı ve kahramanları esas alan
tablolar da var, Okeanos Tethy, MS 2 yüzyıla ait genç Sartyros, MS 3 yüzyıla
ait Hermaphroditler, MS 2 yüzyıla ait
avlanan amazonlar, MS 2 yüzyıla ait Narkisos panoları gibi… Okeanos Tethy ve Sarhoş Dionysos ise en çok işlenen temalar; aynı tablolar Zeugma Müzesi’nde de
mevcut… Bu arada Avlanan Amazonlar tablosu, Şanlıurfa Müzesinde ‘de var, ama buradaki diğerinden 2 yüzyıl sonra yapılmış.
Ayrıca hokkabazlar, perilerin eğlenceleri, sporcu ya da önemli kişilerin portreleri, hatta Yunanistan’daki Ladon ve
Psalis nehirleri de Müze’deki tablolar… Av sahneleriyle çevrelenmiş büyük ruhun (megalopsykhia) konu edildiği tablo da dikkat çekici. Mısır tanrıçası İsis’in konu edildiği panolar da dönemin kültür etkileşmesi açısından ilginç. Bazı tablolar ise baya bir müstehcen; MS 2
yüzyıla tarihlenen ‘bahtiyar kambur’, öyle duvara asayım da baktıkça bakayım,
denecek cinsten bir tablo değil,
kamburumuz beline taktığı bir kemer
dışında anadan üryan… Acaba bu tablo
ne tür bir yeri süslüyordu?
Hatay Müzesi, sadece mozaikler açısından değil, başka
eserler açısından da dikkat çekici. Özellikle Hitit kralı Şuppiluliuma heykeli mutlaka görülmeli. Bir başka görmeden geçilmemesi gereken eser de, Babil
kentlerine yönetim kurallarının yazılı olduğu kitabe; eserin bilgi yazısında ise, ‘Bu kuralların Tevrat’a
dayanak oluşturduğu düşünülmektedir’
yazmakta…
Hatay ile ilgili bir haber; aynı bölgede
yapılmakta olan bir otelin temel kazıları sırasında bulunan geniş bir
mozaik döşeme, söz konusu otel
bünyesinde camlı taban yapılarak sergilenecekmiş… Merakla bekliyorum; beklerken de Asi’ye karşı künefe
yemeli…
Amazonlar Villası, Şanlıurfa Müzesi’nin hemen yanında, ayrı bir
binada olduğu halde Şanlıurfa Müzesinin bir bölümü olan bir yer. Şanlıurfa ve çevresinde yapılan kazılarda bulunan
mozaik panoları sergilenmekte. Şanlıurfa Müzesi, Nisan-Ekim döneminde 8-19,
Kasım-Mart döneminde 8-17 saatleri arasında açık, pazartesileri kapalı ve giriş 8,-TL… Şehir
içinden Müzeye ulaşmak karışık gibi görünebilir ama Balıklı Göl’ün oradaki
Rizvaniye Camii’nin bitiminden şehre
doğru yürürseniz (sağınızda mağara
evler kalarak) Müzeye ulaşabilirsiniz.
Şehir içindense, şehir mezarlığı arasından geçerek varabilirsiniz. Müze karşısında Şehrin
en büyük alış veriş merkezi bulunmakta.
Müze’nin ana teması, Haleplibahçe’deki Amazonlar
Villası diye adlandırılan yapının Tablium odasında çıkarılan eserler; iç avlu
ve bir salon etrafında dizilen odacıklardaki MS 5-6 yüzyıla tarihlenen mozaik
tablolar yanında , Alanyurt, Harran, Yukarı Göklü, Duybuk, Mağaralı, Aşağı Başak,
Yolbilen gibi, çevredeki başka kazı
alanlarından çıkarılan eserler de yer almakta. Müzenin ana bölümünde yer alan
panoda, Müze’ye adını veren Amazonların avlanma sahnesi yer alıyor, Amazonların
çevresinde devekuşu ile köpeğin mücadelesi, yaralı aslan, Eros’un av sahnesi
gibi sahneler de var. Aralarda zebra ile adam, aslan figürü gibi sahneler de
yer almakta.
Müzenin girişinde Akhielleus’un hayatından kesitleri tasvir eden bir pano ile karşılaşıyorsunuz. Sonra şehirlerin ve yapıların koruyucusu Ktisis büstü yer almakta. Müzenin en dikkat çekici parçası ise, yurtdışına kaçırıldıktan sonra önce İstanbul Arkeoloji Müzesine, sonra Şanlıurfa Müzesine getirilen Orpheus Mozaiği; panoda Frig başlığı takan Ozan, bir tarafında etobur, bir tarafında otobur hayvanlar arasında lir çalarken betimlenmiş… MS 194 yılına ait olan tablo, Müze’deki en eski eser olup ayrıca üstünde yapan sanatçı ismi (Bar Saged) ve Süryanice yazılar bulunmakta. Müzedeki mozaikler arasında yer ve duvar panoları yanında, kapı ve mezar süsü olarak tasarlanmış mozaikler de bulunmakta.
İşin açığı, yolunuz Şanlıurfa’ya düşerse, Arkeoloji Müzesi mutlaka görülmesi gereken bir yer ama Müze’nin önemi, mozaiklerinden daha çok Göbeklitepe’de sürdürülen kazıda çıkarılan, belki de dünya tarihini değiştirecek bulgulardan geliyor. Dünyanın bu ana kadar bulunan en eski tapınağının replikası mutlaka ilginizi çekecektir (Web sayfasında belirtilmiyordu ama Göbeklitepe kazı yeri Mart-2017 itibariyle hala ziyarete kapalıydı).
Şanlıurfa’nın Müzesini, mozaiklerini gördünüz, peki çiğ köftesini tatmayacak mısınız; çiğköfte, Ömer Usta’da yenir. Yok, acıyla işim olmaz derseniz, Gökçin’de bir baklava size iyi gelecektir.
İstanbul’da Sultan Ahmet Camii’nin hemen arkasında
yer alan Arasta Çarşısının
ortalarından girişi olan Büyük
Saraylar Mozaik Müzesi, pazartesi hariç her gün 9-17 saatleri arası ziyaret
edilebiliyor, giriş bedeli 15 TL.
Büyük Saraylar Mozaik Müzesi 1953 yılında İstanbul Arkeoloji Müzesine bağlı
olarak kurulmuş, 1979 yılında
Ayasofya Müzesine bağlanmış. Müze, Bizans İmparator Saraylarının döşemesinde
kullanılan mozaikleri barındırmakta. İmparator Konstantin, MS 328 yılında başkent ilan ettiği Konstantinopolis’te, bugünkü Sultanahmet civarında, meydandan
sahile kadar inen kısımda Palatium
Magnum (Büyük Saray)’u yaptırmış;
daha doğrusu başa geçen her imparator ekledikleri yeni bölümlerle
taraçalar halinde Sarayı, Marmara Denizine kadar genişletmiş.
Saray Tepesi olarak adlandırılan bu bölge, aslında burada hüküm süren her
uygarlığın yönetim bölgesi olmuş. 11 yüzyıla kadar kullanılan Saray, ilk olarak İmparator Konstantin zamanında yan yana inşa edilmiş,
ayrı ama birbiriyle bütünlüğü olan
avlular, taht salonları, arzhaneler, kiliseler, dua odaları, kuyular,
kütüphanelerden oluşmaktaymış. Araştırmalara
göre denize kadar inen altı terastan oluşan
Saray, zaman içinde eklenen Bukoleon Sarayı, Blakhernai Sarayı gibi yapılarla
genişlemiş. Saray kompleksinin kuzey doğusuna denk gelen ve sarayları birbirine bağlayan
ortası açık sütunlu ve revaklı
avlu (Peristy) ise, bugün karşısında
durduğumuz mozaiklerin kaynağı…
Müze bu avlu üzerine kurulmuş ve avlunun diğer yerlerindeki mozaikler de sökülüp buranın duvarlarına monte
edilmiş. İmparator I. Jüstinyen’in (MS 527-565) Saray’da tadilat
yaptırdığı sırada döşenen mozaikler olduğu sanılıyor, alt katmanda 5 yüzyıldan kalma
mozaik izlerine de rastlanmış. 1872
m2’lik bir kısmı
ortaya çıkarılan mozaik tasvirlerinin beyaz fon kısmında balık pulu tekniği kullanılmış (bir noktadan yelpaze gibi dışa
açılan gruplar)…Mozaik taşları ise 5
mm boyutunda, kireç taşı, pişmiş
toprak ve renkli taşlardan oluşmaktaymış.
Mozaiklerin tarihleri, biraz da tablodaki öğelerden saptanmış. Örneğin ‘Kuş
Avında Maymun’ mozaiğinde, bir
maymun ciddi bir ifadeyle elindeki uzun ökse çubuğuyla kuş
yakalamaya çalışırken resmedilmiş; bu çubuk ise MS 6 yüzyılın ikinci yarısında
kullanılmaktaymış.
Saray mozaikleri arasında genelde hayvanların birbiriyle mücadeleleri konu edilmiş, insan figürünün olduğu av sahneleri de mevcut… Bunun yanında deve üstünde çocuklar, kaz güden çocuklar, eşek besleyenler, keçi sağan adam, çocuğu emziren anne, çemberle oynayan çocuklar gibi gündelik hayat tasvirleri de var. Mozaikler arasında efsanevi yaratıklar da görülmekte; grifonlar buna örnek… Mevcut mozaik tabloları içinde, Yunan mitolojisine gönderme yapan pek bir tablo bulunmamakta; sadece Pan’ın omuzundaki çocuk Dionysos figürü buna bir örnek… Dini konular ise hiç tasvir edilmemiş.
İstanbul Büyük Saraylar Mozaik Müzesi, hem İstanbul'un Bizans yanı hakkında biraz daha bilgi verecek, hem de hemen yanında yer alan Arasta Çarşısı ile birlikte İstanbul'un bir başka yüzünü görme fırsatınız olacak; gidin derim.
NARLIKUYU MOZAİK MÜZESİ
Antik Calamie şehrinin limanı
olan bölgede, Kutsal Adalar Valisi Poimenios tarafından yaptırılan hamamın döşemesinde keklik, kumru gibi kuşlar ile Zeus’un
Eurynome’den doğan üç kızı, Aglaia, Thalia ve Euphrosine
(üç güzeller) resmedilmiş. Ayrıca döşemede Yunanca bir yazı bulunmakta: ‘Ey dost, bu güzel hamamın
suyunun saklı olan kaynağını kimin bulduğunu sorarsan, bil ki o kişi, kutsal adaları
dürüst yöneten ve imparatorların da dostu olan Poimenios’tur’.
Bu döşeme yıllarca, bir kahvehanenin tabanı olarak kullanıldıktan sonra 1975-1979 yıllarında bir müzeye dönüştürülmüştür. Antik Calamie kentinin geniş alanı ise Erdemli’den Narlıkuyu’ya kadar size eşlik edecektir. Müze ziyaretinden sonra bu antik kenti de dolaşabilirsiniz ama ziyaret için zorlu bir alan… Başka bir öneri ise, bu kadar yolu geldikten sonra Narlıkuyu’nun tadını çıkarmak, bir balık lokantasında biraz demlenmek… Yalnız sonra tadınız kaçmasın, masaya siz istemeden bir sürü salata, yeşillik, zeytin tabağı getiriyorlar, bunlar ikram değil, sonra hesapta göreceksiniz, onun için eğer istemiyorsanız, almayın. Burası diğerleri yanında küçük bir müze ama Narlıkuyu’da geçireceğiniz bir güne renk katacak güzellikte bir yer… Tek başına burası için gelinir mi; siz en iyisi mayonuzu da yanınıza alın…
Gördüğüm müzeler bunlar… Ben Türkiye’nin
antik mozaik eserleri açısından çok zengin olduğunu düşünüyorum, sanırım gelecek dönemlerde yeni kazılarda yeni eserler
gün ışığına çıkacak. En azından sırada halen tadilatta olan Adana Müzesi var, yeni
mozaikler beklenebilir… Bu yazı, mozaiklerin çağrısına kayıtsız
kalmayacaklar için kaleme alındı; varolan eserlerin peşinde gitmek isteyenlere küçük bir rehber olsun istedim. Umarım
mozaiklerin renkli dünyasından aldığım keyfi size de
aktarabilmişimdir. Mozaiklerin dünyasına dalmışken belki de bir Dionysos şenliğinde karşılaşırız, kim bilir…
3 yorum:
Çok güzel, adeta o çağları yaşadım, elinize, yüreğinize,
kaleminize sağlık.....
Beğenmenize çok sevindim, ben gezerken ve yazarken çok keyif almıştım, bu keyfi size de geçirebildiysem ne mutlu...
Slot machines near me - JTA Hub
JTG. The cheapest 강릉 출장안마 way to get from JTG 목포 출장마사지 to JTG Casino, JTG has 울산광역 출장샵 to 구미 출장마사지 be between JTG Casino and JTG Hotel. We recommend following the 안양 출장안마 link.
Yorum Gönder