Meydan,
park ve sokaklarıyla yaşayan şehir Madrid, aynı zamanda kültür ve sanat severlere de hitap
ediyor. Sanat sevenler için adeta bir “Müzeler Diyarı” olan şehirde, bu ölçekte
bir şehirden beklenmedik sayıda müze
bulunuyor.
Biz de Madrid’teki ikinci günümüzde
bu müzelerin en önemlilerinden, Prado ve Reina Sofia Müzelerini gezdik. Dünya çapında önemli bu iki müzenin en önemli eserlerini birlikte gezebiliriz.
PRADO MÜZESİ
Gran Via’da doğu yönünde düz
ilerleyip, Cibeles Meydanına vardığımızda Paseo Del Prado’ya dönüyor ve bu yolu
takip ederek kolayca Prado Müzesini buluyoruz. Metro kullanıldığında Banco de
Espana veya Atocha metro istasyonundan ulaşılabilir. Müze biletlerimizi önceden 1 Euro fazla
ödeyerek 15 Euro'ya online aldık ve bilet alırken gezi tarihimize denk gelen (31 Mayıs-11 Eylül
tarihleri arasındaki) geçici Hieronymus Bosch sergisini de izlemek istediğimizden saat
10.00’a rezervasyon yaptırdık. Sadece müze koleksiyonunu görmek isterseniz saat
belirlemeniz gerekmiyor, gün içinde istediğiniz saatte ziyaret edebiliyorsunuz.
Madrid’te görülmesi gereken müzelerin
başında gelen ve Dünyanın sayılı müzeleri arasında yer alan Prado Müzesini
gerek neoklasik tarzda binası, gerek içindeki eserler, gerekse bu
eserlerin sergileniş tarzı açısından çok beğendim. Ancak, galeriler labirent
gibi olduğundan atlamamak için mutlaka müze planı ile gezilmeli.
Hieronymus Bosch (1450-1516)
Müze ziyaretimize giriş katında yer
alan Hollandalı erken Rönesans dönemi ressamı Bosch’un geçici sergisi ile
başladık. Yaşadığı dönem açısından,
resimlerinde kullandığı gerçeküstü imgeler ve
yaratıcı zekası ile öncesinde tanımadığım ressamın beni oldukça
şaşırttığını ifade etmeliyim. En karmaşık, esrarengiz, aynı zamanda en ünlü
çalışması olarak tanımlanan “The Garden of Earthly Delights Triptych- Dünyevi
Zevkler Bahçesi (1500-1505)” adlı eseri
Salvador Dali’yi hatırlattı ve muhtemelen Dali’nin ressamdan ilham almış
olabileceğini düşündüm.
Üç panelden oluşan bu altar resminde;
ilk panelde cennet, ikinci panelde dünya, üçüncü panelde ise cehennem tasvir
edilmiş. Ressam cehennem bölümüne kendi portresini de yerleştirmiş. Yan
paneller kapandığında ise dış kapaklarında dünyanın yaradılışının anlatıldığı
başka bir resim oluşuyor.
Bosch sanat eleştirmenlerince
gizemini koruyan bir ressam. Bu eseri hakkında da farklı görüşler var; Bazı eleştirmenlerce
dünyevi şeyleri yücelttiği, karşı görüşteki eleştirmenlerce ahlaki çöküşün
eleştirisini yaptığı ifade ediliyor. Hangi görüşü yansıtırsa yansıtsın gerçek
olan sanatsal ifade tarzının özgünlüğü ve mükemmelliği.
Yine
sergide yer alan, ortasında “ Dikkat
dikkat, Tanrı seni gözlüyor” yazısının bulunduğu bir göz ve bu gözün
etrafında yedi ölümcül günahın betimlendiği bir başka ilginç resim.
Dünyanın en nev’i şahsına münhasır ressamları
arasında olan sanatçının, tüm eserlerini bir arada görmek bizim için paha biçilemez bir
fırsat oldu. Bosch’un büyük hayranı olan Kral II. Felipe
zamanında sanatçının pek çok eseri İspanya’da toplanmış. Bu arada,
Bosch’un en fazla eseri Prado Müzesi’nde
bulunmaktaymış. “Dünyevi Zevkler Bahçesi, “Yedi Ölümcül Günah” ın yanında yine
en önemli eserlerinden ”The Haywain Triptych -Saman Arabası 1512-15” ve
“Extracting the Stone of Madness- Deliliğin Tedavisi 1501-5” ile “The Adoration of Magi Triptych 1494”,“The
Temptation of Saint Anthony 1510-15” adlı eserlerinin müze koleksiyonunda olduğunu meraklısı için belirtelim.
Prado’da fotoğraf çekilmesine izin
verilmiyor. Resimler müzenin mağazasından aldığim “Visitor Guide” dan çekilmiş
veya internetten alınmıştır.
Müze Koleksiyonu
Kuzey Rönesans sanatının önemli
eserlerine ev sahipliği yapan müzede, Bosch, Rubens, Titian, Raphael, Murillo,
Dürer, El Greco, Caravaggio, Ribera, Rembrant, Bruegel, Sorolla ve daha birçok
değerli sanatçının eseri bulunuyor.
Müze koleksiyonundan bazı eserler:
Hollanda’nın ilk önemli ressamı
Rogier Vander Weyden (1400-1464) ‘in “The Descent from the Cross- Çarmıhtan
İndiriliş-1435” adlı çalışması, canlı renkleri ve yüz ifadelerinde yansıtılan
derin hüznü ile öne çıkıyor. Resim Müzenin en önemli eserleri arasında kabul
ediliyor.
Caravaggio’nun ışığın
konrast kullanımı ile öne çıkan eseri ”David
and Goliath- Davut ve Golyat -1600”
Titian’ın “Equestrian Portrait of
Charles V at Mühlberg- V. Charles’in Atlı Portresi -1548” adlı eseri
Ressamın, Dürer’in “Şövalye, Ölüm ve
Şeytan-1513” adlı gravüründen esinlenerek yaptığı Habsburg hükümdarının bu
portresi, sanat tarihindeki en önemli portreler arasında sayılıyor.
Titian “Danae and Shower of Gold-
Danae ve Altın Duş-1553”
II. Felipe tarafından yaptırılan, konusunu
Roma’lı şair Ovid’in epik şiiri “Metamorfozlar” dan alan Titian’ın“Poesie” adlı
bir dizi resminden biri.
Alman ressam Albrecht Dürer “Self-portrait-1498” adlı çalışmasında
kendi otoportresini yapmış, iyi de yapmış.
Yine Dürer’in gerçek insan
ölçütlerinde yapılmış ilk Adem ile Havva betimlemesi olan “Adam and Eve- Adem
ile Havva-1507” adlı eseri. İki ayrı ahşap panel üzerine yapılan bu resimler,
İsveç Kraliçesi Christina tarafından IV. Felipe’ye hediye edilmiştir.
El Greco “The Trinity 1577-79”
El Greco’nun Roma ve Venedik
sanatının izlerini taşıyan İspanya’daki ilk çalışmalarından.
El Greco “The Nobleman with his Hand on his
Chest-1580”
Rönesans döneminde daha çok siyasal
iktidardaki kişilerin portreleri yapılırken, El Greco bu sanatı halka indirmiştir. Bu kapsamda Toledo’da
yaptığı ilk çalışmalarından. Portrenin kime ait olduğu bilinmiyor.
Rembrandt “Judith at the Banquet of
Holofernes -1634”
Konusunu İncil’den alıyor. Halkını
kurtarmak için Asur Generali Holofernes’i öldüren Judith’in, Generali öldürmeden
önceki hali resmedilmiş. Resmin en önemli özelliği ışığın etkili kullanımı.
Tintoretto “Christ washing the
Disciples’feet- İsa Havarilerinin Ayaklarını Yıkaması- 1547”
Venedik’li ressam, döneminde resimde sık
kullanılan favori konulardan birini, son akşam yemeğinden önceki bir sahneyi
anlatmış.
Raphael “The Cardinal-1510”
Raphael, Kardinal Francesco Alidosi’nin bu portresini yaparken resmin
duruş kompozisyonunda, Leonardo da
Vinci’nin “Mona Lisa” sından ilham almış görünüyor.
İspanyol ressamlar Velazquez ve Goya’dan özellikle bahsetmek
istiyorum:
Diego Velazquez (1599-1660)
Saray ressamı olan ve portreleriyle
tanınan Velazquez’e resimlerinde abartıdan uzak durması ve doğallığı tercih
etmesi nedeniyle “Gerçeğin Ressamı” lakabı verilmiş. Velazquez’in Las Meninas (Nedimeler
1656) adlı eseri Prado’daki en önemli eser sayılıyor. IV. Felipe döneminde
sarayın başressamlığına getirilen ressamın bu
resmini değerli kılan özelliği, üç boyutlu yapılan ilk resim olması
imiş.
Pablo Picasso da çok etkilenmiş olmalı ki kübik tarzda 58 resimlik bir Las Meninas koleksiyonu oluşturmuş.
Barselona’da Picasso Müzesindeki
Las Meninas serisinden bir örnek
Picasso’ya ilham veren bu resim, Barselona’daki
Picasso Müzesi'nde sergilenen seriyi farklı
bir gözle yeniden görme isteği
uyandırıyor.
“The Surrander of Breda-Breda’nın
Teslim Edilişi (1634-1635)”
Velazquez’in bu önemli eserinde,
Hollandalı General Justin of Nassau’nun Breda şehrini (anahtarını) General Ambrogio Spinola yönetimindeki
İspanyol güçlerine teslim etmesi, doğal ve gerçekçi bir atmosfer içinde anlatılmış.
Sanatçının mitolojiden esinlenerek yaptığı ilk resmi “The
Drinkers or The Feast of Bacchus-(1628-1629)”
“The Buffoon Diego de Acedo, ‘El Primo’ -1644”
Velazquez, Habsburg dönemi
İspanyasında mahkemelerde eğlence figürü olarak kullanılan cücelerden, takma
adı El Primo olan Don Diego de Acedo‘yu resmetmiş.
“Prens Balthasar Charles’ın Atlı
Portresi” ve “The Spinners or The Fable
of Arachne -Dokumacı Kadınlar” ile daha
pek çok eseri müzede müze koleksiyonunda yer alıyor.
Francisco Goya (1746-1828)
Picasso’nun en çok etkilendiği ressam olan Goya, toplumsal bilince sahip ilk
ressam olarak tanınıyor ve İspanyol modern dönem ressamlarının da öncüsü kabul
ediliyor. Zorlu bir yaşamı olan ressamın resimleri
de çalkantlı yaşamı paralelinde gelişmiş. Saray’ın himayesinde saray ressamlığı
yaptığı dönem var. 62 yaşında iken Fransızlar tarafından sivillerin
katledilişinden çok etkilenerek toplumsal resimler yapmış. “Sağır’ın Evi” nde
inzivaya çekildiği dönemde yaptığı soyut ve depresif resimleri var. Bu dönemde
evinin duvarlarına yaptığı ve isimlendirmediği “Karanlık Resimler”i sonradan tuvale
aktarılmış, Prado Müzesi’nde ayrı bir bölümde sergileniyor.
“The Third of May, 1808- Mayıs’ın Üçü,1808”
Fransızların sivil İspanyolları katlettiği günü anlatıyor.
Goya’nın yaşadığı dönemdeki koşullar (Engizisyon mahkemeleri, İspanya’nın işgali, iç savaş vb.) dikkate alındığında, ülkesindeki insanlara uygulanan politika ve şiddeti tuvaline bu şekilde yansıttığı yorumlanmaktadır.
Goya'nın iktidar hırsının, insanı (çocuklarını
bile yok edecek ölçüde) nasıl vahşileştirebildiğini anlatan, karanlık dönem
resimlerinden “Oğlunu Yiyen Satürn 1819-1823” tablosu, konusunu Yunan
mitolojisinden alıyor. Yunan tanrısı Kronoss/Satürn kendi yerine geçeceği
kaygısıyla beş oğlunu doğar doğmaz yer. Karısı Ops, altıncı oğulları
Zeus/Jüpiter’i Girit’de saklar. Sonunda
Satürn’ün kehaneti doğru çıkar ve Jüpiter
babasının yerine geçer.
Mitolojiden esinlenerek aynı
konuyu işleyen Rubens’e ait bir tablo
daha var. Bu iki muhteşem resmi karşılaştırarak görmenizi öneririm. Solda Goya'nın tablosu, sağda Ruben'in eseri yer alıyor.
Yine ressamın önemli resimleri
arasındayer alan “Çıplak Maya, “Giyinik Maya” resimleri, Müzede yanyana
sergileniyor. İspanyol engizisyonunun çıplak kadın resimlerini yasakladığı
dönemde, Goya İspanya Başbakanı Manuel de Godoy’un isteği üzerine önce “Çıplak
Maya” daha sonra “Giyinik Maya”
resimlerini yapıyor. Sanatçının bu
resmi, ardından gelen İzlenimci ressamları etkilemiştir.
Şahsen sanatsal ve estetik açıdan “Çıplak
Maya” resmini daha etkileyici buldum.
“The Family of Charles IV-1800”
Kral IV üncü Charles ve ailesini çizdiği bu resminde Goya,”Las Meninas” ve ”Velazquez”e hayranlığının bir belirtisi olarak, arka planda kendi portresine yer vermiştir.
Goya'nın müdürlüğünü de yaptığı, Prado Müzesi’nin bahçesinde heykelini görünce, “Osman Hamdi Bey” in İstanbul Arkeoloji Müzesinin önünde bir heykelinin bulunmamasına çok hayıflanıyoruz.
Giriş katıyla birlikte 3 kattan
oluşan müzede çok sayıda eseri görebilmek için geniş zaman gerekiyor. 5 saat
ayırdığımız müzede bizim göremediğimiz bir de heykel bölümü var. Madrid’e geldiğinizde
sanatla çok ilgili olmasanız bile bu değerli müzeye uğrayın ve kendinizi
görsel bir şölene bırakın, pişman olmazsınız
REINA SOFIA MÜZESİ
Fotoğraf, resim, heykel, grafik vb. karma eserlerin bulunduğu, video ve
film gibi görsel malzemelerin de kullanıldığı çağdaş sanatlar müzesi. Bu
eserlerin yanında sanat eserleri üzerine yazılan binlerce kitaba ev sahipliği yapıyor,
arşiv hizmeti de veriyor. 1805 yılında inşa edilen Madrid’in ilk büyük
hastanesi 1978 yılında müzeye dönüştürülmüş ve İspanya kraliçesinin adını almış.
Müzenin 2 ve 4 üncü katlarında
sürekli koleksiyonlar bulunuyor. Diğer iki kat (Koleksiyon için ayrılan
bölümler dışında) geçici sergilere ayrılmış. Başta Salvador Dali, Miro ve
Picasso olmak üzere İspanya’nın modern dönem sanatçılarının eserleri müze
koleksiyonunda yer alıyor. Atocha metro durağından ulaşılabilir. salı günleri kapalı.
Müzedeki en değerli eser; Picasso’nun “Guernica” sı ,
İspanya iç savaşı döneminde Franco’nun izni ile Alman orduları tarafından, Guernica
kasabasının bombalanmasını anlatıyor. Nasıl savaşın acımasızlığını
betimleyen, savaş karşıtı en güzel edebi eser
“Çanlar Kimin İçin Çalıyor” ise bunun resim sanatındaki karşılığı “Guernica”’da hayat buluyor. Picasso
ülkesi özgür oluncaya kadar resminin İspanya’ya girişini yasakladığından, New
York Modern Sanatlar Müzesinde misafir olan resim, İspanya’ya 1981 yılında
gelebilmiş.
Müzede diğer eserlerin fotoğraflarını çekme izni varken, Guernica’nın sergilendiği salondaki eserleri çekmek yasaktı. Ancak, bu önemli eseri internetten kopyalayarak ekliyorum.
Müzede diğer eserlerin fotoğraflarını çekme izni varken, Guernica’nın sergilendiği salondaki eserleri çekmek yasaktı. Ancak, bu önemli eseri internetten kopyalayarak ekliyorum.
Ünlü resmin önündeki hayran kitlesi
hiç azalmıyor, şöyle bir baş başa kalamıyorsunuz. Beklediğimden daha büyük 3,5
X 7,8 metre ölçülerindeki bu etkileyici
resimle vedalaşmamız biraz zor oluyor. Aynı odada resmin yapılış aşamalarınının
gösterildiği, Dora Maar’a ait açıklamalı fotoğraf serisi bulunuyor.
Müze koleksiyonunda yer alan diğer
eserlerden özellikle Francese Catala-Roca (1922-1998), Gabriel Cuallado
(1925-2003) ve diğer fotoğraf sanatçılarının fotoğraflarından çok etkilendim.
Figures by the Seal-1932
Picasso bu resminde, 1929 yılında
Cannes sahilleri için planladığı büyük anıt kompozisyonunu tuvale aktarmış.
Müzenin 2 nci katında 206 no’lu sergi salonunda bulunan Guernica” yı dünya gözü ile görmenizi hararetle öneriyorum.
Müzenin 2 nci katında 206 no’lu sergi salonunda bulunan Guernica” yı dünya gözü ile görmenizi hararetle öneriyorum.
Prado Müzesi dünyanın en ünlü müze ve sanat galerisi, resim sanatında en ünlü ressamların seçkin eserleri sergileniyor. Reina Sofia Müzesi de dünyanın en büyük modern sanat müzeleri arasında yer alıyor.. 20.yy sanat eserleri ve ağırlıklı İspanyol sanatçılarının çok sayıda eserleri sergileniyor. Madrid gezimiz öncesi bu iki müzeyi görmeyi programımıza almıştık. Gitmeden önce de tüm eserleri yeterince incelemeye zamanımızın yetmeyeceğini düşünerek mutlaka görülmesi gereken eserleri listelemiştim. Bu iki müzenin en önemli eserlerini yazarak hem gezilerinize tat katmak hem de bazı eserlerin daha dikkatli incelenmesine yardımcı olmak istedim. Ayrıca ben göremesem de diğer önemli müzeleri listelemek ve birer cümle ile bilgi vermek istedim. Bazı gezginler ilgi alanlarına ve Madrid'te geçirecekleri zamana göre bu müzeleri de programlarına eklemek isteyebilirler.
Museo Thyssen –Bornemisza: Dünyanın en önemli özel koleksiyonları arasında sayılıyor. Son eklenen izlenimci ve geç izlenimci ressamların eserleri ile daha da zenginleşmiş. Banco de Espana veya Atocha metro istasyonundan ulaşılabilir.
Museo Sorolla: Valancia’lı ressam Joaquin Sorolla’nın (1863-1923) yaşadığı ev müzeye dönüştürülmüş. Ressam tarafından Endülüs tarzında tasarlanan bahçesi ile de ilgi çekiyor. Sanatçının eserleri ile başka sanatçılara ait seramik, heykel ve resimlerin sergilendiği Müzenin bazı bölümlerinde özel geçici sergiler de düzenleniyor.
Museo
de America: Latin Amerika kültürlerine ait eserler sergileniyor. Kuzeybatı
yönünde, şehrin dışında bulunuyor.
Museo Cerralbo: 17 nci Ceralbo Markizi’nin hayatı boyunca topladığı eserleri kente
bağışlaması ile oluşturulmuş. Plaza Espana metro durağı ile ulaşılabilir.
Museo
Arqueologico Nacional: İspanya dışında Mısır, Etrüks, Antik Yunan gibi
medeniyetlere ait eserlerin de sergilendiği oldukça eski ve zengin bir
koleksiyona sahip arkeoloji müzesi. Serrano veya Colon metro durağından
ulaşılabilir.
Museo
Municipal: Kentin 1833 yılındaki maketinin de bulunduğu Kent Tarihi Müzesi. Trıbunal
Metro istasyonu kullanılabilir.
Biblioteca
Nacional: Nam-ı diğer kağıt Prado. Ünlü ressamların çizimleri, gravürler,
ilk baskı ve el yazmaları vb. eserler yer alıyor.
Museo
Lazaro Galdiano: Sanat koleksiyoncusu Jose Lazaro Galdiano’nun özel koleksiyonundan oluşuyor. Goya’nın “Cadıların
Sebti” müzenin en değerli eseri kabul ediliyor. Ruben Dario metro istasyonundan
ulaşılabilir.
Museo
Nacional del Romanticismo: Sergilenen resimler, mobilyalar ve eşyalar ile
Ondokuzucu yüzyıl dönemi ve romantizmini yansıtan ev müze.Trıbunal metro
istasyonundan ulaşılabilir.
Real Academia de Bellas Artes de San Fernando: Bir zamanlar Goya, Picasso ve
Dali’nin de öğrencileri arasında olduğu Güzel Sanatlar Akademisi kraliyet sanatçılarının eserleri bulunuyor. Sol veya Sevilla
metro durağı kullanılabilir.
Museo del Ferrocarril: 1971 yılına kadar hizmet veren ve İspanya’nın ilk tren
istasyonu olan “Delicias” 1984 yılında müze yapılmış. Meraklısı için ilginç
olan bu müzeye Delicias metro durağından ulaşılabilir.
Museo de Antropologico: İspanya’da bilime adanan ilk müze vasfını taşıyor. Kişisel bir girişimle 1875 yılında
kurulmuş ve Devlet’in desteği ile geliştirilmiş. Afrika ve Asya’dan, Uzak Doğu
ve Latin Amerika’ya kadar çok farklı kültürlere ait ait eser ve
kalıntılar toplanmış.
Çocuklar için Doğa Bilimleri Ulusal Müzesi'ni sporseverler için Atletico Madrid Müzesi ile Real Madrid Müzesi ve Bernabeu Turu’ nu da ekleyelim.
“Güneşin çiçekleri renklendirmesi
gibi, sanat da hayata renk verir” demiş, Lord
Auebury.
Renksiz kalmayın!!
2 yorum:
Çok güzel bir yazı ancak parklar geliyor galiba
Teşekkür ederim. Yazının sonunda Madrid Meydanları ve Parkları yazısına link veriliyor.
Yorum Gönder