Rönesansı yaratıp Avrupa Sanatını etkileyen Michelangelo, Leonardo da Vinci, Botticelli, Rafaello, Dante, Donatello ve nice sanatçının vatanı Floransa.
Dünyada, Rönesans eserlerinin sergilendiği en önemli müze Ufizzi, Avrupa'da ilk Sanat Okulu Accademia ve Rönesans mimarisine esin kaynağı olan Duomo kubbesi ilk akla gelenler olmakla birlikte pek çok Rönesans dönemi sanat eserini bünyesinde barındıran sanat ve kültür şehri.
Bir İtalyan şehrini görelim, ortaçağ sokaklarında dolaşalım, pizzamızı tadıp Floransa şarabını içelimden çok, rönesansı anlamanın yolu Floransa'dan geçer diye yola çıktık.
Floransa’ya gitmek için Lucca-Floransa trenine (7,5 Euro) 13.30 sularında bindik. Malum gün uzun sürecek, dinlenmek ve enerji toplamak lazım. Trene bindiğim anda dalmışım. Bir an uyanıp telaş içinde kaç durak kaldığını anlamaya çalışırken Gülten’in de uyandığını gördüm. İneceğimiz durağı kaçırma kaygısından ve gürültücü İtalyanlardan uyuyamadığını söyledi. Üç dört durak sonra saat 15.30 civarında Santa Maria Novella İstasyonunda indik. Otelimiz merkezi bir konumda ve istasyona yakındı, vakit kaybetmeden eşyalarımızı bırakıp, kendimizi Floransa sokaklarına attık. Burası, Roma ve gördüğümüz diğer şehirlere göre daha kalabalık ve hareketliydi.
Dünyada, Rönesans eserlerinin sergilendiği en önemli müze Ufizzi, Avrupa'da ilk Sanat Okulu Accademia ve Rönesans mimarisine esin kaynağı olan Duomo kubbesi ilk akla gelenler olmakla birlikte pek çok Rönesans dönemi sanat eserini bünyesinde barındıran sanat ve kültür şehri.
Bir İtalyan şehrini görelim, ortaçağ sokaklarında dolaşalım, pizzamızı tadıp Floransa şarabını içelimden çok, rönesansı anlamanın yolu Floransa'dan geçer diye yola çıktık.
Önce Video ile gezmek isterseniz
Floransa’ya gitmek için Lucca-Floransa trenine (7,5 Euro) 13.30 sularında bindik. Malum gün uzun sürecek, dinlenmek ve enerji toplamak lazım. Trene bindiğim anda dalmışım. Bir an uyanıp telaş içinde kaç durak kaldığını anlamaya çalışırken Gülten’in de uyandığını gördüm. İneceğimiz durağı kaçırma kaygısından ve gürültücü İtalyanlardan uyuyamadığını söyledi. Üç dört durak sonra saat 15.30 civarında Santa Maria Novella İstasyonunda indik. Otelimiz merkezi bir konumda ve istasyona yakındı, vakit kaybetmeden eşyalarımızı bırakıp, kendimizi Floransa sokaklarına attık. Burası, Roma ve gördüğümüz diğer şehirlere göre daha kalabalık ve hareketliydi.
Şehri keşfe katedral ile
aynı adı taşıyan tren istasyonunun yakınındaki Santa Maria Novella (Yeni Meryem
Ana) Katedrali ile başladık ( 5 Euro). Novella
yeni anlamına geliyor. Katedral küçük bir mabet yerinin üzerine inşa edilmesi
nedeniyle bu adı almış. Tarihsel açıdan Floransa’da yapılan ilk büyük kilise
olma vasfını taşıyor. On üçüncü yüzyılda Dominiken Tarikatı tarafından Romanesk-Gotik
tarzda (dışı romanesk, içi gotik ) yapılan katedral özellikle freskleriyle
ünlü.
Masaccio’nun persfektif
kullanımı ile öne çıkan “Üçleme”si,
Uccello’nun “Yeşil Revak taki Nuh ve Tufan freskler”i (1966 yılındaki selde hasara uğramış),
Uccello’nun “Yeşil Revak taki Nuh ve Tufan freskler”i (1966 yılındaki selde hasara uğramış),
Filippino Lippi’nin Strozzi Şapelindeki “Aziz Filippo ve Aziz Yahya freskler”i, Ghirlandaio’nun Tornabuoni Şapelindeki “Vaftizci Yahya’nın Yaşamı freski” ile İspanyol Şapelindeki freskler bunlardan en önemlileri.
Diğer önemli bir parça Giotto’nun Çarmıhı.
Yağlı boya
tablolar ve vitray cam pencereleri de eklemek gerek. Dönemin Floransalı
sanatçılarının çoğu dini temalı eserlerini izlerken sanat galerisinde
geziyormuşsunuz hissine kapılıyorsunuz.
Santa Maria Novella'dan çıkıp şehrin içine yürürken Santa Maria del Fiore
-Floransa Katedrali (Duomo) yu görüyoruz.
Halen Floransa’nın en yüksek yapısı olma özelliğini koruyan Katedrali görmemek ve farketmemek zaten mümkün değil. 1296 yılında 4. yüzyıldan kalan
Santa Reparata Kilisesi yerine yapılan ve Duomo Meydanında bulunan Katedralin
hemen yanında 1334 yılında Giotto’nun tasarladığı bir çan kulesi ve karşısında
vaftizhane bulunuyor.
Katedralin çan kulesi örnek alınarak sonradan beyaz,
yeşil ve pembe renkte mermerler kullanılan dış cephesi neo-gotik tarzda
yapılmış. Çan kulesine çıkıp hava kararmadan Floransa manzarası izlemek
istiyoruz, bilet satan görevli kule için ayrı bilet satılmadığını kombine bilet
alabileceğimizi ancak kalan sürenin yetmeyeceğini söyleyince maalesef bu
isteğimizi gerçekleştiremiyoruz.
Floransa Katedrali (Duomo) öncelikle büyük görkemli kubbesi
ile dikkat çekiyor. Rönesans mimarisinin öncülerinden olan Filippo Brunelleschi
(1377-1446) özellikle klasik dönem Roma yapıları ve anıtları üzerinde
çalışmalar yapmak amacıyla Roma’ya gidiyor ve dönüşünde Floransa’daki
yapıtlarında bu Roma mimari stilini kullanıyor. Kaynaklarda Rönesans
mimarisinin İtalya’daki başyapıtlarından biri sayılan Katedralin kubbesinin
Brunelleschi tarafından Pantheon’dan ilham alınarak yapıldığı (1420-1436),
Michelangelo ve diğer sanatçıların çalışmalarında da Roma tarzıyla kendi özgün
stillerini birleştirme konusunda esin kaynağı olduğu ifade ediliyor.
Sonrasında; İtalyan asıllı mimar ve sanatçılar Rönesans stilinde pek çok yapı
gerçekleştiriyorlar ve bu sanatçıların çalışmalarına talep artıyor,
Michelangelo Papa tarafından San Pietro Katedrali’nin Kubbesinin tasarımı için
görevlendiriliyor. İtalya’da Rönesans mimarisini yaratıp çıkaran Brunelleschi
ve kubbeye biz de şapka çıkarıyoruz.
Vaftizhane ise kapıları ile nam salmış. Kapıların şöyle bir
hikayesi var; Floransa’nın 1401 yılında vebadan kurtulmasının anısına
yaptırılıyor. Donatello, Ghiberti, Brunelleschi gibi dönemin ünlü
sanatçılarının katıldığı yarışmayı Ghiberti kazanıyor. Ghiberti’nin yarışma
için sunduğu gotik tarzdan farklılık gösteren eserinin özelliği, bir erken Rönesans eseri olarak kabul edilmesiymiş. Anlaşılan o ki kapılar sanatçının
ömrünü yemiş; Ghiberti Kuzey Kapılarını 28, Doğu Kapılarını 21 yılda
tamamlamış. Doğu Kapılarının güzelliğine hayran kalan Michelangelo “Cennetin
Kapıları” adını veriyor. Bronz kapılardaki panolarda İncil’den sahneler yer
alıyor. Kapılardaki
orijinal panolar katedralin müzesinde sergilenmekte. Vaftizhanenin tavanındaki
13. yüzyıla ait mozaiklerin de ayrıca görülmeye değer olduğunu ekleyip kapıyı,
pardon konuyu kapatalım.
,
Bu küçük minyatür şehrin içinde her yere yürüyerek ulaşabilmek mümkün. Şehrin merkezinde araç trafiğine izin verilmediği için başka şansımız da yok. Floransa’da tüm yönler Katedral-Duomo merkez alınarak tarif edildiğinden, biz de kayboldukça Katedrale dönerek yolumuzu bulduk.
Duomo Meydanında, vaftizhanenin karşısına düşen rastgele
yürüdüğümüz sokak bizi Floransa’nın en eski köprüsü olan Ponte Vecchio ‘ya
çıkarıyor.
Köprü üzerinde eskiden kasap dükkanları, demir atölyeleri ve
tabakhaneler varmış. Bu dükkanların yerini ünlü mücevher markalarının
ürünlerinin satıldığı dükkanlar almış. Daha otantik ve özgün sanat ürünlerini
yakıştırdığım köprünün mevcut halinden hoşlanmadım. Floransa’nın simgesi olan
köprü uzaktan (özellikle Ufizzi müzesinin köşesindeki manzarası) daha afilli
görünüyor. Haksız mıyım?
Ponte Vecchio üzerinden karşıya geçip, düz yönde devam
ettiğimizde sol tarafımızda vasat bir bina görünümü veren Pitti Sarayını
görüyoruz. Floransalı banker Luca Pitti’ye ait saray 1549 yılında Medici ailesi
tarafından satın alınarak genişletilmiş, en son Baboli Bahçeleri Meydanı ve
Parkı eklenmiş. Önceleri resmi davetlerin yapıldığı ve misafirlerin konakladığı
saray 1589 yılından itibaren ailenin resmi konutu olarak kullanılmış.
Resim-heykel galerileri, porselen müzesi, kostüm müzesi ile bir müzeler
külliyesi olan ve 32.000 m2 lik alana yayılan sarayı ve Baboli Bahçelerini
gezmek için geniş zaman ayırmak gerekiyor. Biz ziyaretimizde önceliği Uffizi ve
Accademia müzelerine verdiğimizden bu müzeyi pas geçtik.
Floransa ve Pitti Sarayı demişken Rönesans döneminin (tabii
ki Floransa’nın) oluşmasında büyük katkısı olan Medici ailesinden bahsetmek
gerekiyor. 1434-1743 yılları arasında Floransa’yı yöneten güçlü ve sanatsever
ailenin izlerini şehrin her yerinde görmek mümkün. Sanatçıların kilisenin ve
varlıklı ailelerin koruması altında olduğu bu dönemde ailenin himayesi altında çalışan
sanatçılar arasında kimler yok ki; Botticelli, Leonardo da Vinci, Michelangelo,
Raffaello en bilinenleri. Hatta sürgüne
gönderilen Galileo’ya da aile sahip çıkıyor. Aynı zamanda şair ve müzisyen olan
Lorenzo de Medici -namı diğer Muhteşem Lorenzo dönemi (1469-1492), Medicilerin
en parlak ve sanata desteğinin en yoğun olduğu dönem olarak biliniyor.
Mediciler sadece görsel sanatları değil, bilimi de desteklemişler. Floransa
Üniversitesini Muhteşem Lorenzo kurmuş.
Mediciler, 1565 yılında ailenin mimarı Vasari’ye Pitti
Sarayı, Vecchio Palazzo ile Uffizi’yi birbirine bağlayan ve Ponte Vecchio
üzerinden geçen bir geçit yaptırarak, güvenli bir şekilde yönetim binası ve
ikametgahları arasında gidip, gelmişler. Bu esnada sanatsal estetikten de
yoksun kalmayarak koridoru sanat galerisine dönüştürmüşler. Yönetimin sanata
olan bu yoğun ilgisini cidden hayranlık verici bulduğumu söylemeliyim “Vasari
Koridoru” adıyla anılan bu koridorda ünlü ressamların oto portre koleksiyonu
ile 17. ve 18. yüzyıla ait tablolar sergileniyor. Randevu
alarak, özel tur ile gezebilmeniz. mümkün.
Pitti Sarayından sonra geri dönüp Ponte Vecchio’yu geçip,
Ponte alle Grazie köprüsü yönünde devam ederken tesadüfen Uffizi müzesine
ulaşıyoruz. Ertesi gün sabah programımızda olan müzenin yerini öğrenmekten çok
mutlu oluyoruz. Uffizi’nin yanından meşhur Piazza del Signoria çıkıyoruz. Açık hava müzesini andıran meydanda pek çok anıt ve heykel
bulunuyor; Michelangelo’nun David heykeli ve hemen yanında Bandinelli tarafından
yapılan Herkül heykelinin kopyaları var.
Yine Medici ailesinin törenleri
izlemeleri için yapılan Loggia dei Lanzi adlı revakta da heykeller bulunmakta.
Celllini’ye ait bronz Perseus heykeli
ile Giambologna’ya ait “Sabine Kadınlarının Kaçırılması” heykelinin kopyası en
önemlileri. Bartolomeo Ammannati tarafından yapılan “Neptün Çeşmesi” ile
meydanın ortasında yer alan Giambologna’nın yaptığı “Cosimo Medici”
heykeli meydandaki diğer eserler.
Meydanın yanında 14. yüzyıldan kalan ve Arnolfo di Cambio tarafından inşa edilmiş, kale görünümlü Medici ailesinin ilk resmi konutu Vecchio Palazzo (Eski Saray) yer alıyor. Halkı yangın, sel ve düşman saldırılarına karşı uyarmak ve toplantılara çağırmak amacıyla kullanılan 94 metre yüksekliğindeki kulesi ile göze çarpıyor. Günümüzde Floransa Belediye Sarayı olarak kullanılan sarayın müze bölümünde yer alan, duvar süslemelerini Vasari’nin yaptığı 500’ler Salonu, Dante’nin ölüm maskesi (Ünlü edebiyatçının öldüğünde çıkarılan orijinal yüz maskesi) ile Michelangelo’nun “Zafer Heykeli” ni bir daha ki gelişimizde mutlaka görmek üzere kaydediyoruz.
Oldukça acıktığımız ve yorgun düştüğümüz için fazla zaman
kaybetmeden gözümüze ilk kestirdiğimiz bir cafe-restoranda yemek molası
veriyoruz. Yemek sonrasında tekrar sokaklara dönüp bu kez Floransa’nın
marketlerini (Pegna) inceleme alanımıza alıyoruz. İyi ki yemek sonrasına denk
getirmişiz; makarna, peynir, mantar,
zeytinyağı ve şarap reyonları arasında insan kendini kaybediyor.
Floransa’nın Roma’dan daha soğuk olduğunu biliyorduk, ama bu
kadarını tahmin etmemiştik. Hava ciddi derecede soğuyunca otele dönüp dinlenmek
en iyi seçenek geliyor.
Ertesi sabah güne güzel ve zengin bir kahvaltı ile
başlıyoruz. Poşet de olsa çay içerek kahvaltı yapmayı özlemişiz. Böylece beğeni
çıtamızı giderek yükselten bu küçük otel “Sempione” yi (1 gecelik ücreti
vergiler dahil 33 Euro) rahatlıkla önerebilirim.
Gülten’de, ben de Accademia Müzesinin, Uffizi’nin yakınında
olduğu konusunda o kadar emindik ki haritaya bakma ihtiyacı duymadık. Bu rahatlıkla
kahvaltı muhabbetimizi uzattık. Tabii ki yanlış bilgiye sahipmişiz, Duomo’ya
dönüp, Via Ricasoli sokağını aradık. 15, 20 dakika gecikme ile telaşlı bir
koşturma sonrası müzeye vasıl olduk, olsun David için değerdi.
Accademia Müzesi
1561 yılında Medicilerin isteği üzerine kurulan Accademia Avrupa’daki çizim, resim ve heykel
tekniklerinin öğretildiği ilk okul olarak biliniyor. Yine müzede sergilenen
eserlerin de özellikle öğrencilere çalışma malzemesi sağlamak için toplandığı
ifade ediliyor.
Floransa’ya gelmişken tüm zamanların en iyi heykeltraşı olduğu söylenen Michelangelo’nun Rönesans
döneminin heykelde başyapıtı kabul edilen bu eserini görmemek olmazdı.
David
David; Donatello, Bernini ve diğer İtalyan sanatçılar
tarafından da kullanılan, konusu İncil’e dayanan, Hz. Davut’un
dev Golyat’la mücadelesini anlatan meşhur bir figür.
Michelangelo’nun 26 yaşında iki yıl sürekli çalışarak
oluşturduğu eserinde, diğer David heykellerinden farklı olarak David’i savaştan
önce tasvir etmiş olması gösteriliyor, dinsel bir kahramanı devrimci bir
kahramana dönüştürdüğü ifade ediliyor. Olağanüstü özgüvene ve düşmanına
saldırmaya hazırlanan gergin bir insanın müthiş konsantrasyonuna sahip olmasını
vurgulamak suretiyle Michelangelo’nun aslında rönesans insanının “Düşünce
Adamı”na atıf yaptığı da önemli yorumlar
arasında.
Oldukça etkileyici bulduğumuz ve insan anatomisinin tüm özelliklerini taşıyan heykel hakkında konuşmaya ne sanat bilgim, ne de kelimelerim yeterli olmayacak, bu nedenle sözü Michelangelo ile aynı dönemde yaşayan öğrencisi ressam, mimar ve ilk sanat tarihi kitabının yazarı Giorgio Vasari ‘ye bırakıyorum. *“ Bu yapıt, bütün çağdaş ve klasik heykellerin -ister Yunan, ister Latin olsun- ününü elinden aldı ve bu yapıtı gören kişi, bizim dönemimizde ya da başka dönemlerde herhangi bir sanatçı tarafından yapılmış başka bir heykeli görmese de olur”
Oldukça etkileyici bulduğumuz ve insan anatomisinin tüm özelliklerini taşıyan heykel hakkında konuşmaya ne sanat bilgim, ne de kelimelerim yeterli olmayacak, bu nedenle sözü Michelangelo ile aynı dönemde yaşayan öğrencisi ressam, mimar ve ilk sanat tarihi kitabının yazarı Giorgio Vasari ‘ye bırakıyorum. *“ Bu yapıt, bütün çağdaş ve klasik heykellerin -ister Yunan, ister Latin olsun- ününü elinden aldı ve bu yapıtı gören kişi, bizim dönemimizde ya da başka dönemlerde herhangi bir sanatçı tarafından yapılmış başka bir heykeli görmese de olur”
Yaptığı sanata aşık Michelangelo’nun yaşamı hakkındaki şu bilgileri öğrenince böyle bir mükemmelliğe nasıl ulaştığına şaşırmıyorsunuz. Michelangelo, yoksul hastalar için küçük bir düşkünler evinin de yer aldığı Santo Spirito (Kutsal Ruh) Manastırına giderek o dönemde yasak olduğu halde suç ortağı baş rahibin bilgisi ve desteği dahilinde gizli gizli kadavralar üzerinde çalışarak insan anatomisini inceliyor.
Esirler: Michelangelo’nun Papa II. Julius’un mezarı için yaptığı eserlerinin adı. Bu çalışmada
sanatçının çevrelerindeki yontulmamış taş kütlelerinden kurtulmaya çalışan
varlıkları anlatmaya çalıştığı ifade ediliyor.
Müzede geniş bir zamanı David ve Esirler’in sergilendiği “Esirler Salonu” nda geçirdik. Gençlerin aralarında eğlenerek Pisa Kulesini kaldırma çabalarının benzerini David’e uyguladıklarını ve boyları yetmediğinden epeyce zorlandıklarını izlemek de ayrıca hoştu.
Venüs ve Cupido: Jacopo Pontormo’nun Michelangelo’nun bir
taslağına göre yaptığı ifade edilen eseri.
Yaşam Ağacı: Pacino di Bonagudia’nın bu eseri 13. ve 14. yüzyıl dinsel ve
Bizans sanatını en iyi yansıtan eserler arasında sayılmakta.
Bu sayılan başlıca eserlerin yanında Filippino Lippi,
Bartolomeo, Ghirlandio, Bronzino gibi Floransalı ressamlara ait eserler de yine
bu müzede sergileniyor. Hemen hemen tüm ressamlar bir “Madonna” resmi yapmış.
Bunların arasında Boticelli’ye atfedilen “Deniz
Madonna” öne çıkıyor.
Müze için ayırdığımız iki saatlik süre yeterli geldi. Müzenin
satış mağazasını da kısa bir zamanda gezerek David heykelini görebilmek için
verdiğimiz çabayı hatırlayalım diye birer David
magneti aldık.
Uffizi Müzesi
1560-1580 yılları arasında Vasari tarafından Dük I.
Cosimo’nun çalışma ofisleri olarak yapılmış, zaten “Uffizi” de ofisler anlamına
geliyor. İtalyan Rönesans dönemi eserlerinin sergilendiği müzenin binası da
önemli bir Rönesans eseri sayılıyor.
Müzenin girişinden 2. kata çıkılıyor. U şeklindeki 2. katın
koridorunda antik Roma döneminden heykeller, tavanında ise aralarında Osmanlı
padişahlarına ait portrelerin de yer aldığı pek çok portre sergileniyor.
Bu katta koridora bakan 45 oda (galeri) var. Vaktiniz sınırlı ise Francesca’nın erken dönem Rönesans eseri sayılan “Urbino Dükü ve Düşesi” 1472-75.
Botticelli’nin “Venüs’ün Doğuşu”, “İlkbahar”, 1482
Michelangelo’nun” Kutsal Aile”,1506
Filippo Lippi’nin “Çocuklu Meryem ve İki Melek”
1460-65
Uccello’nun “San Romano Savaşı” 1436-40
Bu katta sergilenen eserlerden özellikle görülmesi
gerekenler. 45 nolu odanın sonunda Loggia dei Lanzi revakının üstünde, müzenin,
Piazza del Signoria’ya bakan bir kafeteryası var. Şöyle bir bakıp hemen çıktık
ve alt kattaki galerileri tamamladıktan sonra rahat rahat oturalım diye
düşündük. Heyhat müzenin sonunda geri dönüş olmadığından kafeteryada
oturamadık. Alt kata geçmeden kafeteryada meydanın manzarasına bakarak şöyle
bir soluklanıp, keyifle oturmakta ve zamanı buna göre ayarlamakta fayda var.
Alt katta daha yakın dönem eserler ile yabancı ressamların
eserleri çoğunlukta.
Leonardo da Vinci’nin ilk dönem eserlerinden“Meryem’e Müjde”
si 1472-75
Parmigianina’nın Maniyerizm akımına örnek gösterilen “Uzun
Boyunlu Meryem”i 1534
Tiziano’nun önemli bir yüksek Rönesans eseri sayılan “Urbino
Venüs”ü, 1538
Raffaello’nun “10. Leo ile Kardinal Giulio de’Medici ve Rossi
“adlı portresi 1518.
alt kattaki önemli eserler.
90 no’lu Caravaggio odasında “Medusa” ile “İshak’ın Kurban
Edilişi” vardı. Sanatçının “Bacchus” eseri müzeyi gezdiğimiz tarihte yerinde
yoktu. Medusa, dehşet verici bakışlarla karşılaştığınız anda insanın içini
ürperten bir resim.
Gezi öncesinde Uffizi hakkında yaptığım araştırmada; Botticelli’nin “Venüs’ün Doğuşu” ve “İlkbahar” resimlerinin altı
özellikle çiziliyordu, tam anlamı ile kavrayamamıştım. . Müzedeki tüm resimleri gördükten
sonra evet sanatçının, bu resimlerinin rengi, ışığı, figürlerinin zarifliği,
dini değil mitolojiyi referans alması,erotizmi kullanması açılarından neden farklı bir yerde
durduğunu idrak ettim.
Kısaca “Kutsal Aile” resmine de bir parantez açmak istiyorum.
Michelangelo önce resimle başlamış, ancak kendisini heykeltraş olarak
tanımlamış, resme mesafeli durmuş. Bu resim şövale üzerinde çalıştığı günümüze
ulaşan tek eseriymiş. Resimdeki figürlerin hareketli olması, canlı renkler
kullanması ile takip eden dönemde Maniyerizm akımının öncüsü olmuş. Heykel
dışında nadir yaptığı resim sanatında da farklılığını ve yaratıcılığını ortaya
koymuş. Vatikan'da Sistine Şapel'indeki freskleri Papanın zorlaması ile yapmış. İyi ki Papa zorlamış yoksa insanlar bu muhteşem resimlerinden mahrum kalacakmış.
Uffiziyi o kadar keyifle gezdik ki 3 saatin nasıl geçtiğini
anlayamadık, keşke tüm gün ayırabilseydik
Müze gezisi sonrası deri ürünleri ve hediyelik eşyaların
satıldığı “Yeni Pazar’ a uğradık, sadece baktık. Fiyatlar yüksek ve kesinlikle
pazarlık yapmıyorlar. Pazar yerinin önündeki bronz domuz heykelinin burnunu
okşayarak, yeniden Floransa’ya gelmeyi garantiledik.
Diğer İtalyan şehirleri gibi Floransa’da da pek çok meydan bulunmakta. Kalan zamanımızı meydanlarda geçirdik. Piazza Della Repubblica Meydanına bakan kafelerden birinde dondurma yedik (Türkiye’de daha güzellerini yediğimiz için tavsiye edemiyeceğim!) Yine aynı meydanda el yapımı ve tasarım ürünlerin satıldığı standtlar kurulmuştu, onları gezip, alışveriş yaptık. Piazza Di San Giovanni Meydanında profesyonel olduğunu düşündüğümüz bir sokak şarkıcısının konserine denk geldik. 1-2 arya daha derken zor ayrıldık.
Floransa’yı ilk ziyaretimizde Accademia ve Uffizi müzelerini gezmeyi ve şehrin
genel havasını görmeyi, vakit bulursak Fiesole’ye gitmeyi planlamıştık. Kısa
zamanda beklentilerimizin ötesinde her yönden çok doyurucu bir gezi oldu.
Tekrar geldiğimizde yapılacaklar listemizi şimdiden oluşturduk.
Müzeler ve sanat şehri Floransa’da sanatla ilgilenmeyenler
için de ünlü markaların ürünlerinin satıldığı şık mağazalar, ayakkabı müzesi
“Ferragamo”, Toscana mutfağı, Fiesole gibi farklı alternatifler olduğunu
belirtelim.
İlk fırsatta sanat yolculuğumuza kaldığımız yerden devam edeceğimizi düşünerek Rönesansın rüya şehrine şimdilik veda ettik.
Resimler Gülten İŞÇİMEN
Resimler Gülten İŞÇİMEN
Kaynak: Bruno Nardini Michelangelo (Bir Dahinin
Yaşamı), Can Yayınları, 2. Baskı, 2011.
2 yorum:
cok güzel bir yazı olmus
tam da oralara gitmeden önce okuduğum yazınızı çok beğendim, gözlerinize ve ellerinize sağlık, okudukça gidip de gezeceğim diye iyice heveslendim, daha nice gezilerde buluşmak dileğiyle..
Yorum Gönder